STRES VE KAYGI - Prof Dr Çağla Gür

STRES VE KAYGI

Bir önceki yazıda bahsettiğim üzere olumlu duygu durum üzerinde olumsuz etkileri bulunan farklı faktörler mevcuttur. Stres ve kaygı da bu faktörler arasında yer almaktadır. Bu yazıda bu konu üzerinde durulacaktır.

Beklentinin fazla olması ve aşırı hırs; stres ve kaygıyı tetikleyici unsurlardır. Beklentilerimizi karşılayamadığımız zaman hayal kırıklığı yaşarız.  Gerçekte elimizden gelebilecek ve gelemeyecek olan durumlar söz konusudur. Gerçek dışı beklenti ve buna yönelik çaba en sonunda hayal kırıklığı, hüsran ve çöküşü beraberinde getirecektir. Tatminsizlik, “her zaman daha çok olan iyidir, herkesten fazlasına sahip olmalıyım, en iyi ben olmalıyım” şeklindeki düşünceler ister istemez stres, kaygı ve hayal kırıklığıyla sonuçlanacaktır.

Kendini sürekli başarılı olmak ve başkalarına kanıtlamak zorunda hisseden pek çok kişi vardır. Bu durum süreklilik arz eden bir mücadeleyi gerektirir. Bu durumda kişi, başka birinin kendisinden daha iyi bir başarı gösterdiğini hissettiğinde kendini daha az kabul edilebilir ve daha az sevilebilir olarak algılayabilir. Kendisini daha güçsüz algılayan birey başkalarını daha küçük göstererek ya da  hissederek kendini güçlü hissetmek isteyebilir.

Sürekli en iyi olmak mümkün olmadığı için bu durum stres, kaygı ve hayal kırıklığını beraberinde getiren bir kısır döngüye neden olabilir. Özellikle de kendini parçalanmış hissetme ve sürekli zamanla yarıştığını ama bir türlü yetişemediğini düşünme stresin kronikleşmeye başladığına ilişkin bir ipucu olabilir.

Aslında hem sürekli mücadele ederek kendimizi ispatlamaya çalışmak, hem de bu mücadele esnasında bir yandan da stres-kaygı-hayal kırıklığı kombinasyonunu yaşamak bir paradoks olarak değerlendirilebilir. Oysa insan sosyal bir varlıktır ve herkesin kendini gerçekleştirebilmesi için diğerlerine ihtiyacı vardır. En üst düzeydeki lider dahi yaşamak için diğerlerine ihtiyaç duyar. Hangi konumda olursak olalım, en basitinden yediğimiz çeşitli gıdalarda, içtiğimiz suda, aldığımız çeşitli hizmetlerde binlerce kişinin emeği söz konusudur. Bu bağlamda neler yaptığımız, amaçlarımız, hayatımızın akışına ilişkin farkındalık sahibi olmamızın önemi açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Başkalarının sahip olduklarından rahatsızlık duyma maddi durum ya da kariyer gibi faktörlere; bilgi, tecrübe, insani değerlere sahip olma gibi kriterlerden daha fazla odaklanmaktan kaynaklanıyor olabilir. Bu durum aşırı hırsı ve kendini sürekli mücadele içerisinde hissetmeyi de beraberinde getirebilecektir.

Oysa “ben” ve “diğerleri” diyerek sürekli kendinden başkalarını ötekileştirmek yalnızlık hissine neden olacaktır. Bununla birlikte kim olursa olsun her bir bireyin tıpkı bizim gibi mutlu olmak, ihtiyaçlarını karşılamak gibi isteklere ve haklara sahip olduğunu unutmamalı, bunun bilincinde olmalı, çocuklarımızı bu bilinç ve farkındalıkla yetiştirmeli, onlara örnek olmalıyız.

Tüm bunlardan yola çıkarak yaşadığımız kaygı, stres, korku, endişe gibi faktörlerin kaynağında ne var? Çevremizdekileri ötekileştirmek mi? Sürekli en iyi olarak kendini kanıtlama ve kabul  görme/sevgi alma ihtiyacı mı? Kendimizi sevdirmek adına sürekli yükselttiğimiz ve ulaşmaya çalıştığımız ulaşılması zor hedef ve beklentiler mi? Bunları değerlendirerek yaşamımıza yön verebiliriz.

Aynı şekilde çocuklarımıza ne öğretiyoruz? Hayatlarını nasıl şekillendiriyoruz? Sürekli acımasız beklentiler içerisine girerek mi? Beklentilerimizi karşılamazsa sevilmeyeceğini ya da dışlanacağını hissettirerek mi? Onu kabul görmeyeceği olgusu ile tehdit ederek mi? Sevginin şartlı olduğunu ima ederek mi?

Tüm bunlarla birlikte şunu bilmek çok önemlidir: Başkalarını özellikle de çocuklarımızı doğru yönlendirebilmemiz için önce kendimizi doğru değerlendirmeli, ve yönlendirebilmeliyiz. Bizler kendimizi değerlendirebilir, ihtiyaçlarımızın farkına varır, kendimizi ve başkalarını suçlamadan duygu ve hislerimizi kabul ederek analiz eder ve bu bilinç doğrultusunda kendimizi yönlendirebilirsek, sürekli gelişime açık olabilirsek; gelecek nesillere de bunu aktarabiliriz. Onları kendilerine ve içinde bulundukları topluma ilişkin farkındalık sahibi olarak yetiştirebiliriz. 

(10.06.2019 Gelişimin Gücü Blogspotta yayınlanmıştır)

…………………