Üstün yetenek; kendi başına ayrıcalıklı bir özellik, ya da yalnızca bazı kişilerde gözlenen bir özellik değil, yetenek düzeyi ne olursa olsun, tüm insanlarda gözlenen özelliklerin varoluş derecesindeki, görülme sıklığındaki, ortaya çıkış zamanındaki ve bir araya gelişindeki özgünlükten kaynaklanan bir özelliktir. Bir başka deyişle, üstün yetenekliler farklı türden insanlar değil, bazı özelliklerinin dağılımı, sıklığı, zamanlaması ve kompozisyonu açısından farklılık gösteren kişilerdir (Akarsu,2001:3). Üstün yeteneklilik, zekâ ve özel yetenek kavramları farklı şekillerde yorumlanmaya açık kavramlardır (NAGC, 2016). Okullarda bile “üstün yetenekli” kelimesine ilişkin birbirinden farklı çeşitli algılara şahit olunabilmektedir. İşte bu durum çoklu anlamlara neden olabilmekte ve nüans farklılıklarına yol açabilmektedir (NAGC, 2016). Üstün yeteneklilerle ilgili tanımların değişik yaklaşımlar çerçevesinde farklılaştığı görülmektedir. Bu kapsamda üstün zeka , özel yetenek ya da üstün yetenek gibi kavramlar karşımıza çıkabilmektedir.
Diğer özel eğitim gruplarında olduğu gibi üstün yetenekli çocuklar için de genellenebilecek ve onları ayırt etmeyi kolaylaştırabilecek birtakım gelişimsel özellikler bulunmaktadır Bununla birlikte üstün yetenekli çocukların bu özelliklerin hepsini birden göstermeleri beklenmemelidir. Bazı özellikler daha belirgin olabilmekte, bazı özellikler ise geri planda kalabilmektedir. Bunun yanı sıra çocuklar arasında bireysel farklılıklar olması durumu da söz konusudur. Örneğin aynı IQ düzeyine sahip olduğu belirlenen iki üstün zekalı çocuğun belirgin olarak gösterdikleri özellikler birbirinden farklı olabilmektedir (Gür,2011b). Sandhu; üstün yeteneklilerle yapılan yirmi yıllık araştırma sonuçlarının üstün yeteneklilerin birbirinden farklı özellikler sergilediğini, tek tip bir üstün yeteneğin sözkonusu olmadığını vurgulamaktadır (Sandhu,2010). Üstün yetenekli çocuklar için genellenebilecek ve onları ayırt etmeyi kolaylaştırabilecek birtakım gelişimsel özellikler bulunmakla birlikte, diğer bütün çocuklar gibi üstün yetenekli çocukların her biri de kendine has bireysel özellikler sergilemektedir (Gür,2011b).
Eğitimcilerin, ailelerin ve yöneticilerin tipik gelişim gösteren çocukların özelliklerini bildikleri gibi üstün yetenekli çocukların da özelliklerini ve eğitim ihtiyaçlarını öğrenmeleri zaruri bir ihtiyaçtır. Buna ek olarak bu çocuklar için uygun eğitim stratejilerinin geliştirilmesi gereklidir.
Üstün yetenekli çocuklar farklı çocuklardır, ancak süper çocuklar değillerdir. Üstün yetenekli çocuklar özel ilgi ve ihtiyaçları olan çocuklardır. Eğitimciler ve aileler çocuğun bu özel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak durumundadır(Dalzell,1998:259). Ebeveynler ve eğitimciler örneğin 5 yaşındaki bir çocuğu 8 yaşındaki bir çocuk gibi düşünmemeleri gerektiğini, bu çocuğun yaşıtlarından üst düzeyde beceriler sergilemesine karşılık hala anaokulu çocuğu olduğunu unutmamalıdırlar.
Üstün yetenekli çocuğa sahip olan ailelerde birtakım özel ihtiyaçlar göze çarpmaktadır. Bazen aileler çocuklarına baskı uygulayabilmektedirler.Bunun nedeni ailenin çocuktan beklentisinin yüksek olması olabilmektedir. Ailelerin bu konuda eğitim ve destek alması oldukça önemlidir.
Zihin, oldukça karmaşık bir örüntüleme cihazıdır. Beyin yaşadığı ve maruz kaldığı örüntüleri öğrenir. Örüntü tanıma ve öğrenme sistemi genellikle bilinçdışı çalıştığı için somut bilgi ve düşünceler üretecek nitelikte bir hafıza sistemi değildir. Daha ziyade duygular üzerinden kişiye mesajlar vermektedir. Zihin, sonucunun kötü olacağını öğrendiği örüntüleri kaydeder ve ileride benzer bir örüntüyle karşılaştığında, eski olumsuz duyguları tetikler. Fakat izlediği olay veya davranış örüntüleri, tanıdık, bildik, güvenli ve olumlu ise, bu kez rahatlama, mutluluk ve olayın geçtiği yere ya da öznesi olan kişiye/kişilere yakın olma isteği gibi olumlu duygular hissettirerek kişiyi bilgilendirir (Çift ve Canan, 2016:137-138). Diğer bir deyişle, örüntü okuma sisteminin iyi çalışması için duyguları okumak ve duygusal farkındalık konularında iyi olmak gerekir. Bu konuda ne kadar iyi olunduğu yaşanılan tecrübelerle ilgilidir.
Küçük yaşlardan itibaren aile dışındaki insanları da sıklıkla gören, onlarla karşılaşmalar ve muhabbetler yaşayan bir çocuk insanlara dair örüntü yakalama sistemini geliştirir, sosyal işaretleri okumaya, ipuçlarından çıkarımlarda bulunmaya başlar. İnsanları tanıma konusunda mesafe kaydeder. Bu bağlamda, üstün yetenekli olmak, duyguları okumak ve duygusal farkındalık konularında iyi olmak, sosyal işaretleri okuyarak çok iyi çıkarımlarda bulunmak ve bunlara göre davranışlarına yön verebilecek üst düzey becerilere sahip olmak anlamına gelmemektedir. Bu kapsamda bu çocukların da pozitif düşünme stratejilerine yönelik eğitimler alması ya da bu konuda bilgi sahibi anne-baba ve eğitimciler tarafından yönlendirilmesi onlara yaşamlarında önemli kazanımlar sunacaktır.
“Çocuklar rehberlik, şefkat ve anlayışa bilgiden çok daha fazla gereksinim duymaktadırlar.” Anne Sullivan (Helen Keller’in Öğretmeni)
Tüm sorularınız ve bilgi almak için lütfen bizimle iletişime geçin.
İletişim